Lâlenin Hikâyeleri ve İlham Verdiği Sanatlar

 

Fars mitolojisinde hikaye edilir ki lâlenin üzerindeki bir çiğ tanesine yıldırım düşer ve yaprağı alev alır. Hemen arkasından donar kalır.  Lâlenin içinde dipteki karalık bu yanma sonucu oluşur. Dışı kırmızı kalır. Bu yüzden Mevlâna lâleyi, “bağrı yanık bir gülümsemeye” benzetir.

Adını, Farsçada kırmızı anlamına gelen la’l kelimesinden alır. Zor iklimlerin çiçeği olarak bilinen lâle Anadolu’ya Orta Asya’dan ve İran üzerinden gelir. İlk izleri Selçuklu (1251) döneminde Karatay medresesi çinilerinde görülür :

Kanuni döneminde parlayan İznik çinilerinde lâle motifi tüm zarafetiyle boy gösterir. 16. Yüzyılda yabani çiçek olmaktan çıkıp bahçe çiçeği olarak yayılmaya başlayınca türleri çeşitlenir. İstanbul lalesi dediğimiz o ince, uzun,  uçları tığ gibi giderek incelen türleri ortaya çıkar ve lâle soğanları giderek çok değer kazanır. Böylece Osmanlı’da çiçekçilik çok gelişir ve önemli meslek olur. Çiçek resimleri ve özelliklerini  tasvir eden Şükûfe-nâme adlı el yazması kitaplar çoğalır.

Dönemin Avusturya elçisi Busbecq Kanuni ile görüşmeye geldiğinde lâle bahçelerinin güzelliği karşısında hayret eder ve dönerken birkaç lâle soğanını da beraberinde götürür, Viyana’da botanikçi arkadaşına hediye eder. Sonra o botanikçi arkadaşı Hollanda sarayına çağrılır çalışmak üzere. Lâle böylece Hollanda’ya gider ve oradan dünyaya yayılır. “O kadar çok sevilir ki lâle Hollanda’da büyük çeyizler sadece değerli bir lale soğanından oluşup, bir lâle soğanına mal mülk el değiştirebilir hale gelir. Böylece tulipomania (lâle maniası) dalgası ekonomide belirleyici rol oynar”  diye anlatır Gül İrepoğlu.

Ubeydullah Efendi Şükûfenâmesi, 1689

 

Osmanlı’da bir devrin yaşam tarzını belirleyen lâle, edebiyatta, Divan şiirinde, minyatürlerde, yer alır. Lâle Devrinin en tanınmış şairi Nedim gazellerinde lâleyi aşkla över, onu sevgilinin utandığı vakit kızaran yanağına benzetir. O yanaktan damlayan bir katrenin baharlara renk vermeye yeteceğini söyler :

Nedim reng-i bahârân o lâle-ruhsârın
Zamân-ı şermde bir katre-i çekîdesidir.

 

 

 

 

 

Lâle zarafetiyle bir çok sanat dalına ilham olmuş. Nakkaşlar, hakkâklar, oymacılar, ebru ve çini ustaları lâleden aldıkları ilhamı eserlerine resmetmişler.

Çinide en güzel örneklerinden bir kaçı:

Rüstem Paşa Cami, İstanbul

 

Louvre Müzesi, Paris

 

Lâlenin dinsel sembolik anlamları da var. Yazılışındaki harfler (elif, lam, he) ile Allah sözcüğünün harflerinin aynı oluşu lâleye özel anlam atfedilmesine sebep olmuş. Kırmızı olan asıl rengi aşkın yakıcılığından, içindeki karalık da bağrı yanık oluşundandır.  Bu yüzden Tasavvufta “ bağrı yanık lale ” olarak geçer. Çiçek açarken başını eğdiği için Tanrı’nın karşısında alçakgönüllü olmayı da temsil eder.

Mevlâna, Mesnevi’de lâleye atıflar yapar. Beyitlerinde onu ruha, gönle benzetir. Al renginden dolayı sevgilinin yanağına veya kadehe, benzettiği de olur :

Ey gönül canına üflenen nefhayla yan da kavrul !
Ama lâle gibi ol ki halinden sadece Yâr haberdar olsun.

Esip geldi seher yeli lâleliğe
Köy pek hoş olur bahar çağında
Gönül çelen lâlelik olur çayırlık
serper ruha ferahlık

Bizim gönlümüzde lâlelik var, gül bahçesi var. Solmanın, perişanlığın yolu yok oraya.
Bak lâlenin yüzü nasıl da kan gibi kızarır ?

Bir soğandan tek bir sap ve bir sap üzerinde tek çiçek olması da “birlik” kavramını çağrıştırır. Divan ve Fars edebiyatında Sevgiliye, aşkın sunulduğu kadehe benzetilmiş. Yunan mitolojisinde kavuşamayan aşıkların kanı toprağa döküldüğünde orada kırmızı lâle çıktığı hikaye edilir. Ters lâlenin görüldüğü zamana dair efsaneler de var. Hz. İsa’nın çarmıha gerilişi sırasında gözyaşları döken Meryem Ana’nın yaşlarının düştüğü yerde ters lâle büyüdüğü,  Hz Hüseyin’in Kerbelâ’da şehit edildiği yerde yine ters lâlenin çıktığı anlatılır.

 

Mimaride de sembolize edilmiş.  Mimar Sinan’ın büyük eseri Selimiye Camii, kusursuz inşa edildiği için sütunların birine bir ters lâle işlenir, başka bir hikayeye göre ise caminin inşası sırasında Sinan’ın çok sevdiği bir yakınının ölümü üzerine çıraklarından biri,  usatasının hüznünü bu ters lâleyi sütuna işleyerek ifade eder.

Lâlenin manalarını çok güzel anlatır Doğada, Tarihte ve Sanatta Lâle adlı kitabında  Gül İrepoğlu:

Lâleye değen bakış o güzelliği yüreğe taşır, yürekse onu bırakmayıp tutmayı arzular. Gök kubbeye  uzanan biçimi, göz kamaştıran renkleri ve benzersiz endamıyla girer gönüllere lale, yüzyıllardır. Hem rengi hem duruşuyla bir güzellik, hem de sert doğa koşullarına dayanışıyla bir güç anıtı gibi bezer dağları, tepeleri, ovaları, kırları; türlü öyküye, söylenceye kucak açar, çoğalır böylece. Sanatçıları esinlendirir. Anadolu Selçukluların çinilerinden Osmanlı sanatının incelikli motiflerine uzanır lâle, ardından Avrupalı ressamların hareketlenen fırçalarına…

Ve işte müziğe de ilham olmuş lâle, unutulmayan şarkılardan ‘Erdi Bahar’, Münir Nurettin Selçuk’tan aşağıda dinleyebilirsiniz :

 

Duygu Bruce

Yorumlarınız:

E-posta adresiniz yayınlanmayacak.