Süleyman Peygamber’in Şifalı Bitkileri

 

Rumi, benzeri olmayan Mesnevi’sinde Süleyman Peygamber’in mabedi ile ilgili bölümde anlatır:

Davut Peygamber’e, oğlu Süleyman’ın bir mabet inşa edeceği, ilahi bir emir olarak tablete yazılmış ve önceden bildirilmişti. Takip eden yıllarda Süleyman Peygamber inşaata başlamış, Süleyman’ın Mabedi (Milattan ve İslamiyet’ten sonraki adıyla Mescid-i Aksa) olarak bilinen bu ibadet yeri, başka hiçbir yapıya benzemiyormuş, eşi benzeri yokmuş.

Rumi der ki inşaatında kullanmak üzere yakındaki dağdan kırılan taşlar bir bir dile gelir, “Beni de götür!” diye seslenirlermiş.

Bu mabedin kapıları da duvarları da yaşıyor
aynı bedenin kapısı duvarının yaşadığı gibi.

Can verilmiş kendilerine ve akıl bahşedilmiş
Çünkü onlar, şahların Şah’ına aittirler.

Bu mabet, temeli gibi –bilgi ve eylem – ile kurulmuştur.
Peygamberlerin inşa ettiği ibadet yerinin dört dörtlük oluşu

Ne taşından gelir ne de toprağından, eksiksiz oluşu
Tamlığı kurucusunda açgözlülük ya da husumet olmayışındandır.

 

Süleyman Peygamber’in Mabedi, Temple of Solomon, archives of Magyar Tudományos Akadémia Bibliatunalmany, Hungary

Mabedin kuruluşunun tamamlanmasının ardından, Süleyman Peygamber, ibadet edenlere doğru şekilde rehberlik edebilmek için her gün oraya gidermiş. Bazen konuşma yaparak, bazen nağmeler ve ahenkli sözlerle, kimi zaman eğilerek, selam vererek her gün orada hazır bulunurmuş. Hareketleri, ezgileri ile insanları mabedinde bir araya toplarmış. “İnsanları daha güçlü bir şekilde bir araya getiren eylemdir, çünkü eylem, işitenin de sağır olanın da herkesin ruhuna ulaşır, ” der Rumi.

İnsanların yanı sıra mabette çeşit çeşit bitkiler de yeşerip büyümeye başlamış:

Süleyman’ın ibadet için geldiği her sabah
uzaktaki bu mabede,

Orada yeni bir bitkinin büyüdüğünü görür; sonra sorardı:
“Bana adını ve şifanı söyle.

Sen neyin ilacısın? Nesin sen? Adın ne?
Kime zararın var, kime yararlısın? ”

Sonra her bitki etkisini ve adını söylerdi,
“Ben onun için hayatım, bunun için ise ölüm.

Buna zehir ama ona balım: budur benim adım
yazılıdır Levha ‘da, yazan İlahi Öz’ün kalemi. ”

Süleyman’dan bu bitkiler hakkında işitenler,
öğrendi hekim oldu, edindiler tıpta bilge makamlar.

Böylece derlediler tıp kitaplarını, buldular
Rahatlatan çareleri bedeni acılardan.

İşte burasıdır kaynağı astronomi ve tıp ilminin
Peygamberlere verilen ilahi ilhamdan gelenin

Akıl ve duyu için yol nerede bulunur,
mekânda yönü olmayan yere insan nasıl ilerlesin?

Beşerin aklı oysa üretme yeteneğine sahip us değil,
sadece ilimin takipçisi, ihtiyacı var öğretilmeye.

Öğrenme anlayabilme yeteneğine sahip de öğretecek kim?
Bu şahıs, sadece ilahi ilhamı alandır.

Evvel zamanda el sanatları ve meslekler türetilmiştir
İlahi ilhamdan, üzerine de akıl eklenmiştir

Beşer icat etse bile akıldan, herhangi bir işi
nasıl öğreneceğini düşün sen bir usta olmadan.

Eğer mümkün olsaydı öyle akıldan iş yapmak
usta olmadan yapılırdı her iş o zaman.

(Mesnevi IV. cilt, s. 470-485, 1138, 1290-1300)

 

Rumi’nin su gibi akan şiirsel diliyle anlattığı hikayede, şifalı bitkiler evvel zamanda Süleyman Peygamber’in mabedindeki toprakta ortaya çıkmış, canlanmış ve kime, hangi hastalığa yaradıklarını bir bir anlatmışlar.  Hikâyeye göre tıp biliminin temeli de, yeryüzündeki ilk hekimlerin bilgisi de oraya dek uzanırmış.

 

Duygu Bruce
26 Ağustos, 2019

 

Türkçesi R. A. Nicholson’un Mesnevi tercümesi, 2007 baskısından derlenmiştir. The Mathnawi of Jalâlud’dîn Rumi translated by Reynold A. Nicholson, 2007.

 

Yorumlarınız:

E-posta adresiniz yayınlanmayacak.