Kedi Duruşu ve Kader Arasındaki Adım

  İnsanlığın ilerleyebilmesi uğruna, gurur veren yüce cesaret derslerinin olması gerekir.    Efsanevi Fransız yazar ve şair Victor Hugo (1802-1885), büyük eseri Les Misérables‘da, tereddüt ve kararsızlığı  bir kedinin duraklamasına benzeterek anlatır : Kedilerin yarı kapalı bir kapının eşiğinde uzanarak duruşunu çoğu insan deneyimlemiş ve “Hadi içeri gelsene ! ” demiştir. Kedinin eşikteki duraksaması, önlerindeki bir meselenin kapısı yarı açık iken, olası iki çözüm arasındaki kararsız kalıp duran insanlara benzer. Ancak bu tür insanlar, talihin cilvesiyle aniden kapanıveren kapıda ezilme ya da sıkışma riskini taşırlar. Tabiatları gereği aşırı ihtiyatlı olan kediler, bazen cüretkâr olanın maruz kaldığı tehlikeden daha fazlasına maruz

Devamını okuyun

Hayat kitabı, Kader ve Özgür İrade Arasında İnsan

Etki ile tepki arasında bir alan vardır ve o alanda cevabımızı seçecek özgürlüğümüz ve gücümüz bulunur. Gelişimimiz ve özgürlüğümüz, verdiğimiz cevapta saklıdır.    1.Dünya Savaşında bulunduğu toplama kampı deneyimlerinden sonra Viktor Frankl, “İnsanı insan yapan nedir?” sorusuna yanıt ararken, insanın varoluş koşullarındaki “anlamın peşinde” yazdığı kitabında “Yaşamdan ne beklediğimiz sorusunu değil yaşamın bizden ne beklediği sorusunu sormalıyız; asıl öğrenmemiz gereken budur” der[i]. Ona göre cevap, yaşamla ilgili teorilerde, meditasyonlarda değil; yaşama biçimimizde, eylemlerimizde ve görevlerimizi yerine getirme sorumluluğunda bulunur. Yaşamı, fiziksel realiteyi ve evrenin oluşumunu araştıran fizik bilimi de bu soruya kendi yöntemleriyle –deneyimlerin bilimsel açıklamalarına dayanarak– cevap arar. Einstein,

Devamını okuyun

İnsanın Yücelme Arzusu

  “ Hep daha yükseğe erişmek insanın doğasında vardır ve insan hayatı, onun en yüksek amaçları ve özlemleri hesaba katılmadıkça anlaşılamaz ”  der  Ameriaklı psikolog Abraham Maslow (1908-1970) . Hiyerarşik ihtiyaçlar üçgeniyle tanınan Maslow’a göre, bu üçgenin zirvesinde “ insan doğasının en yüce tarafları bulunur; burada insan, asıl Mutlak Varlığının aşkın hâllerini yaşar. ”  İnsan doğasını tam ve gerçekçi olarak anlayabilmek için, onun temel güvenlik ve aidiyet ihtiyaçları kadar olgunlaşma ve aşkınlık ihtiyaçlarını da dikkate almalıyız der.  Bu aşkınlığın ilk adımı, nefsin devamlı bastıran arzu ve heveslerini zaman zaman da olsa bir kenara koyup egonun kısıtlayıcı çemberinden çıkabilmeyi içerir. Egoyla

Devamını okuyun

İnsanın Ölümsüzlük Arayışı

    İnsanın ölümsüzlük arayışı eski Mezopotamya’ya (MÖ 2100), Gılgamış Destanı’na dek uzanır. Gılgamış, yol arkadaşının ölümünün ardından derin keder içinde sonsuz yaşamın sırrını keşfetmek için uzun ve tehlikeli bir yolculuğa çıkar. Yolculuğunun sonunda sır ona açılır : “Aradığın sonsuz hayatı burada bulamazsın. Çünkü Tanrı insanı yarattığında, payına ölümü de verdi.” Gılgamış yaşam ve ölüm döngüsünün gerçeğine uyandıktan kısa bir süre sonra da ölür. Ancak adı, çivi yazısı tabletlerde yazılan Gılgamış Destanı’nda günümüze kadar yaşamaya devam eder gelir.     Gılgamış’tan 1500 yıl sonra Büyük İskender (MÖ 356-323) Pers ve Anadolu’ya yaptığı seferlerde sonsuz yaşam suyunu arar. Hikâye edilir ki

Devamını okuyun

Eski Mısır’da Ruhun Ölümden Sonra Yargılanması

  Eski Mısırlılar (MÖ 3100) ruhun ölümsüzlüğüne ve ölümden sonra hayata inanırlardı. Ani papirüsünde ruhun öbür dünyaya yolculuğu ve ilahi yargı sahneleri renkli bir şekilde resmedilmiştir. Hiyeroglifler, Eski Mısırlıların insan ve evrene dair sahip oldukları derin bilgiyi gösterir ve Maat adını verdikleri ilahi düzene olan güçlü inançlarını vurgular. Maat, tüm evreni değişmez bir birlik içinde yönetir: doğa, devlet, toplum, birey ve tüm varoluş biçimleri, Maat’ın yarattığı evrensel düzenin parçalarıdır. Evrensel harmoni ve denge gereği yaratılan her şey birbirine  bağlıdır. Kozmik uyumdaki herhangi bir bozulma veya Maat düzeninin ihlali, birey için olduğu kadar toplum ve devlet için de olumsuz sonuçlar doğurabilir.

Devamını okuyun

Einstein, Viktor Frankl ve Sufi’ye göre Hayatın Anlamı

“Uyaran ve tepki arasında bir alan vardır, bu alanda tepkimizi seçme özgürlüğümüz ve gücümüz yatar.” İkinci Dünya Savaşı sırasında toplama kamplarından sağ kurtulan Viktor Frankl, 1946 yılında ünlü kitabı İnsanın Anlam Arayışı’nı yazdı. Hayatın anlamını sorguladığı kitabında cevabın türlü yaşam teorilerinde veya meditatif düşüncelerde bulunmadığını söyler. Hayata biçtiğimiz anlam, davranışlarımızla şekillenir der. Hayattan ne beklediğimizi değil de hayatın bizden ne beklediğini sorduğumuzda evrende ne yaptığımızı ve nereye gittiğimizi daha iyi kavrayabiliriz. Seçimlerimiz ve davranışlarımız daha bilinçli hâle gelir. Frankl ile aynı soruyu araştıran fizik bilimi, evrenin yaratılışını ve varoluşsal ikilemlerimizi çözmek için şevkle deneyler yapmakta. Bundan yüz yıl önce Einstein,

Devamını okuyun

Dante’nin 700 Yıllık İlahi Komedya’sından Çarpıcı Sahneler

İtalya, bu sene Dante Alighieri ‘ nin (1265 Florence-1321 Ravenna) ölümünün 700. yıl dönümünü okullarda, müzelerde, tiyatrolarda İlahi Komedya’dan bölümler okuyarak  kutluyor. Dünya edebiyatının başyapıtlarından biri olarak kabul edilen İlahi Komedya‘yı 35 yaşında yazan Büyük Şair – Sommo Poeta bu ölümsüz eserde, dünyadan göç eden ruhların öbür dünyaya yaptığı yolculuğu anlatır. Kitabı tam yazmaya başladığı dönemde doğduğu şehir olan Floransa’dan politik sebeplerle sürgüne gönderildiği Ravenna’ya doğru yola çıkar ve kalan yaşamını orada sürdürür. Bu yolculukta sırayla Inferno, Purgatorio, Paradiso – Cehennem, Araf ve Cennet’tin katlarında seyrederken  doğduğu şehirden tanıdığı çeşitli kişilerin ruhlarının öbür dünyada farklı ıstırap ve mutluluk koşullarında yerleşmiş

Devamını okuyun

Hacı Bektaş Veli’nin Mucize Hikâyeleri II

    Ben yürürüm yâne yâne … Yıl kıtlık yılları, Anadolu’nun bozkırı küsmüş, susuzluktan yarılmış da bir mahsül vermiyor.. Fukara Yunus köyünü düşünüyor, ne yapsa ne etse de dullara, yetimlere bir avuç buğday, biraz bulgur bulsa … O vakitler, Hacı Bektaş Veli Anadolu’ya yerleşmiş imiş, kerâmetlerini işitenler, dört bucaktan ziyaretine gidenler olurmuş. Yunus’un da kulağına çalınmışlığı var; Kırşehir’de bir büyük zat varmış, cömertmiş, asilmiş, kurda, kuşa iyilik edermiş. Bu ümitle yola çıkan Yunus, kağnısına bindi, heybesine çoban armağanı, çam sakızı, biraz alıç doldurdu ve Hacı Bektaş katına doğru yola çıktı. Dergâha geldiği zaman bu Tanrı misafirini dervişler güleryüzle karşılayıp önüne

Devamını okuyun

Eros ve Psyche’nin Ebedi Aşkı

Evvel zamanda bir kralın üç tane kızı vardı. İki büyük kız hoştu ama en küçük olanın –Psyche ψυχή güzelliği tariflere sığmazdı. Başka diyarlardan onun güzelliğini görmeye gelenler olur, gördükleri karşısında büyülenirlerdi. Öyle ki Afrodit’in sunakları dahi terkedilmeye yüz tutmuştu. Gencecik toy bir faniye tapınacak kadar duydukları bu hayranlık Afrodit’i kızdırıyordu. Kendisine atfedilen Tanrısal üstünlüklere bu genç kızın el koyduğunu düşünerek öfkeyle “Onu, bu güzelliğinden dolayı pişman edeceğim” diyordu. Kararlı bir şekilde bir gün muzip ve yaramaz tabiatlı oğlu aşk tanrısı Eros’u yanına çağırdı ve düştüğü bu durumdan ileri geri şikâyet ederek onu Psyche’ye karşı kışkırttı ve dedi ki : Sevgili

Devamını okuyun

Kendi Kendine

  Senin içinde bir can var, o canı ara Senin dağının içinde bir hazine var, o hazineyi ara. –Rumi “İnsan, sadece yalnız olduğunda merak eder de gerçeği araştırır,” der Einstein. Büyük düşünür Goethe de yaratıcı ihamın ancak yalnızken geldiğini söyler. En beğendiğim psikologlardan biri olan Winnicott ise, çocuk gelişiminin başta gelen göstergelerden birini “kendi kendine kalabilmek kapasitesi” olarak tanımlar. Tabiat aşığı Amerikalı filozof ve yazar Henry David Thoreau manevi (spiritüel) keşiflerini orman yürüyüşlerinde yaptığını söyler. Yalnız başına yaptığı bu yürüyüşlerin, kendisini manevi kaynağına bağladığını, zengin ilhamlar verdiğini; ayrıca beden ve ruh sağlığına iyi geldiğini açıklar. Tabiatla yaşadığı birlik duygusu hakkında

Devamını okuyun