Cesur Oyunlar Sahnesi

Bilge bir arife cesaret nedir diye sormuşlar. Cevaplamış: “Gözü karalık ve ödleklik arasındaki denge halinde ortaya çıkan erdemdir.” Devlet konservatuarına üstün yetenekle girmiş, yüzlerce tiyatro oyuncusu yetiştirmiş tiyatro ustası Celal Kadri Kınlıoğlu’nun bir dersine katılmıştım. Öyle bir usta ki üç saat boyunca tüm katılımcılar, pür dikkat heyecanla oradaydık. Usta, sınıftaki her öğrenciyle yaptığı 3-5 dakikalık soru cevap seansında, kişinin neden orada olduğuna dair bilgi alıyor ve aldığı cevaba göre kişiye özel yorum yapıyordu. Çok keskin bir zeka, gözlem ve deneyimin hızlıca biraraya getirdiği yorumlar, konuştuğu kişinin karakter örgüsünde tam hedefe isabet ediyordu. Aslında bu kısa soru cevap repliklerinde, katılan herkes

Devamını okuyun

Palandöken’in tozkarlı zirvesinden Tuzcular köyüne bir yol hikayesi

Uçak Erzurum’a doğru alçalırken pencereden görünen tek renk beyaz. Yer, gök, uçsuz bucaksız beyazın içinde uzanıyor. Uzakta bir dizi çıplak kavak ağacının ince uzun karaltısı ve düzlüklerde birkaç dam seçiliyor. Uçaktan inince bindiğimiz arabayı kullanan kişi gururla göstererek anlatıyor olimpik kayak atlama pistini, buz pateni sahasını, Atatürk Üniversitesi’ni ve uzakta görünen Palandöken dağının zirvesini. Burhan Toprak’ın kitabında yazdığına göre Yunus Emre’nin bir mezarı da Palandöken’in eteklerinde bir köyde imiş.  Mezarın halâ varolduğunu öğrenince oraya nasıl gidilebileceğini sorduğumuzda, “Yol kardan kapalıdır, araba ancak bir yere kadar ulaşabilir” diyor arabayı kullanan Yakup. Yine de öğledensonra sonra bizi, arabasıyla oraya götürebileceğini söylüyor ve

Devamını okuyun

Nadide Hayat

Seyrettiğim en nadide en keyifli filmlerden birisi Nadide Hayat. Ellilerinde bir kadın, zamanında evliliği için üniversiteyi yarım bırakmış, 2 çocuk, bir torun, kendi halinde, aklı başında ve birçoğuna göre sıradan, ortalama bir kadın. Kadın olmanın genetik koduyla “fedakar”, her an ailesi için hazır ve nazır. Mesleği ev hanımı, işi günde 24 saat hayatın gereken tüm parçalarını bir arada ve zamanında işler halde tutmak –evde, ailede ve yakın çevresinde. Helvayı tam kıvamında karıp beklenen zamanda servis etmekten yaşayacağı eve kadar kendinin dışındaki diğer koşullara göre belirlenen nadide bir hayat. Derken hayatın bir dönemecinde Nadide Hanım’ın içinde bir şey kıpırdar. Rüya ile

Devamını okuyun

Bir Sabah Müzik Sesi ve Kahve Kokusu Eşliğinde Küçük Bir Gezinti

Viyana’da güneşli ılık bir sonbahar sabahı. Müzik dolu bir şehir, sanki yıllar boyu bestelenen, çalınan, yaşanan müziklerin notalarıyla salınıyor. Havada kahveler ve fırınlardan yükselen kokular, gençler enstrümanlarıyla birlikte müzik akademisi ve opera binasına gidiyorlar. Müzik, sabahın erken saatlerinde başlayan yaşamla iç içe. Bir de sokakların birinde Mozart’ın notaları yükselmeye başlayınca insanın ruhu neşe doluyor. Bergasse 19 numara –eski bir apartman, 1. kattaki zilde şu tabela var: Zili çalınca kapıyı açan kişi bekleme odasını gösteriyor ve gezinti başlıyor. Psikanalizin derin tarihinde… Kadifesi eskimiş bordoya çalan küçük koltuklar ve kütüphane olan bekleme odasından sonra divanın olduğu odaya geçiliyor. Şimdi fotoğraflardan başka  bir

Devamını okuyun

Hacı Bektaş Veli’nin Mucize Hikayeleri

Kimse Hacı Bektaş Veli’nin kim olduğunu, nereden geldiğini bilmese de hikaye bu ya aynı anda birden çok yerde göründüğü; manevi bir görevle 1200lü yıllarda Anadolu’ya beyaz bir kuş suretinde geldiği anlatılır. Sıcak bir yaz günü Nevşehir’in Suluca Karahöyük köyünün kadınları pınar başında buğday yıkarken uzaktan gelen bir derviş gözlerine ilişir. İçlerinden birisi: Hey derviş, eğer ekmek istiyorsan Allah versin, bizim yabancılara verecek ekmeğimiz yok! der. Yabancı hiç ses etmeden gider az ilerideki salkım söğütün gölgesine girer. Kendisine söylenenden hiç gücenmemiş, sanki hiç duymamış gibi oturur. Kadınlardan biri olan Fatma Hatun’un içi rahat etmez, eve gider ve biraz yufka ekmeği, yağ

Devamını okuyun

Benden Selam Söyle Anadolu’ya

Canım İzmir! Nasıl da güzelsin bir bilsen, nasıl da güzelsin!.. Eski İzmir’i ve Ege’yi anlatan en güzel kaynaklardan biri. Yunanlı kadın yazar Dido Sotiriyu’nun yazdığı, gerçek olayları çocuk gözüyle ve içtenliği ile anlatan; insanca hislerin, dostlukların özlemle anıldığı etkileyici dili ile bir solukta okunan bir kitap. 1982 Abdi İpekçi Türk-Yunan dostluk ödülünü almış. Babam sabun yapımcısıydı. Çocukluk yıllarımda ailemle birlikte doğduğum Aydın ilinde yaşadım. O yılların anıları belleğimden silinmiyordu. Babamın arkadaşı Talat Beyler, sokakta oynadığım Rum ve Türk çocukları bugün bile aklımda. Yaşadığım günlerin, duyduğum gerçek olayların o kadar etkisi ve büyüsü altında kalmışım ki bu konuda kitap yazma arzusu

Devamını okuyun

Cuma Öldü

Adamın biri ölünce oğlu Nasrettin Hoca’ya gitmiş ve sormuş: “Babam cuma günü öldü. Öbür tarafta nasıl karşılanır?” Hoca da sormuş: “Namaz kılar mıydı?” Oğlu “Hayır ama cuma günü öldü” demiş. Hoca “Hovardalığı var mıydı?” demiş. Oğlu “ Evet ama cuma günü öldü demiş.” Hoca “Hırsızlık yapar mıydı?” Oğlu “Evet ama Cuma günü öldü. ” Hoca bu sefer sinirlenmiş: “Cuma günü ellemezler ama cumartesi gerekeni yaparlar!” demiş.

Devamını okuyun

Hiçlik Makamı

Nasrettin Hoca’ya sormuşlar: “Kimsin?” “Hiç” demiş Hoca, “Hiç kimseyim.” Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca: “Sen kimsin?” “Mutassarıf” demiş adam kabara kabara. “Sonra ne olacaksın?” diye sormuş Nasrettin Hoca. “Herhalde vali olurum” diye cevaplamış adam. “Daha sonra?” diye üstelemiş Hoca. “Vezir” demiş adam. “Ya daha sonra ne olacaksın?” “Bir ihtimal sadrazam olabilirim.” “Peki ondan sonra?” Artık makam kalmadığı için adam boynunu büküp son makamını söylemiş: “Hiç.” “Daha ne kabarıyorsun be adam. Ben şimdiden senin yıllar sonra gelebileceğin makamdayım: “Hiçlik makamında!” Nasrettin Hoca

Devamını okuyun

Fotoğraf

Dört kişi parkta çektirmişiz, Ben, Orhan, Oktay, bir de Şinasi… Anlaşılan sonbahar Kimimiz paltolu, kimimiz ceketli Yapraksız arkamızdaki ağaçlar… Babası daha ölmemiş Oktay’ın, Ben bıyıksızım, Orhan, Süleyman Efendi’yi tanımamış. Ama ben hiç böyle mahzun olmadım; Ölümü hatırlatan ne var bu resimde? Oysa hayattayız hepimiz. Melih Cevdet Anday

Devamını okuyun

Merkez Efendi’nin Çiçekleri

Sümbül Efendi  İstanbul Kocamustafapaşa’daki tekkesinde çevresini saran dervişlerle birlikte yaşamını sürdürürmüş. Ömrünün sonuna yakaştığını hissettiği vakit Halveti geleneğine uygun biçimde kendisine kimin halef olacağını düşünmeye koyulmuş. Günlerden bir gün dervişler şeyhlerini huzurunda otururken Sümbül Efendi  “ A dervişler, ” demiş, “ Hak rahmetinin tecellisi, İstanbul’un taşından toprağından renk renk türlü türlü çiçekler fışkırıyor. Hepiniz bir tane getirseniz gözümüz gönlümüz açılacak.” Dervişler, ilk defa şeyhlerinin kendilerinden bir şey istediğini görüyorlardı. Hem sevindiler hem telaşlandılar. Sohbet dağılıp şeyh halvete çekilince herkes bağlara bahçelere dağıldı. Kucak kucak demet demet çiçek topladılar. Ertesi gün Kocamustafapaşa dergâhı bir çiçek meşherine dönmüştü. Yalnız derviş Merkez Efendi’nin

Devamını okuyun